5 Ocak 2018 Cuma

FB'dan silinenler 1

Ölüm kelimesinin varlığından haberdar olduğum günden beri daha büyük bir amacın parçası olmak istedim hep...
Hiç bir amaç Ölümden büyük değildi ama tüm kutsal kitapların ve yüzü gülen tüm canlıların ortak paydasını bulmaya ve o gönlü kazanmaya çalıştım kullandığım yalın Türkçe'yle.
Dil konusunda ve gönül konusunda iyi / kötü ayırt etmeden bütün keyifsiz sohbetleri ben açtım, eşitliği ve denkliği bulamayacağımı bile bile.

Ölmek varsa, yaşamak diye bir şey yoktu aslında...
Yaşamın içini dolduran heyecanın ve neşenin kesik palslar halinde beyinde uyandırdığı serotonine aldanmak fakir işi bir zenginlikti... ki ben bu noktada hep fakirdim aslında.

En en en korktuğum şey, benimle aynı kandan bir canlı dünyaya getirmekti ki bunu bile utanmadan yaptım bu fakir halimle...
Gerçek manada 10 yaşında öğrendiğim ölüm kelimesindeki korku ve hüznü, Venüs'ü kucağıma verdikleri o ilk dakikalarda asla unutmadım.
Ölmeyi kim? nasıl unuturdu?
Bir ölümlüden, bir ölümleye emanet kalan yegane şey yine sarsılmaz bir ölmek oluyor, ne saçma!

Benimle sabahlara kadar aralıksız konuşan 3-4 kişi oldu hayatımda, konuştuğumuz şey aslında Ölmeden bu hayat nasıl atlatılırdı. Biz konuşmaktan yorulduk on yıllarca ve çözüm bulamadık.

Çapa'da işinde başarılı olduğuna inandığım bir Psikolog arkadaşım bana demişti ki;
''Cengiz sen insanın enerjisini emiyorsun, gerçekten senin sorununu çözebilecek bir insan yok ve ağırlık yaratıyorsun, dibe çekiyorsun... '' kelimesi kelimesine hatırlıyorum 15 yıl geçti üstünden...
Bana böyle demesi normaldi, çünkü o bir psikolog, işi gereği insanları iyi hissettirmeye çalışıyor, köklerini felseden alan bir bilimin Ölüm'ü dert etmiş ve panzehirini arayan birini ikna etmesi mümkün değildi. Bir daha da görüşmedi benimle...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder